22 Mart 2010 Pazartesi

Sayfalar

defterimde kan tozları
üflesem de yitmiyor kalıntıları
ve bu hançerin kilidi sendeydi
sayfa kırk

defterimin arasında kurutulmuş düş taneleri

simsiyah bir kılıç gölgesi
sevda dalaşının karnında komada
sivri ve tedirgin bu kamerin zehri
keşke bu bahçede yeşermeseydi
sahtekar pırıltı bitkileri

Zekatı verilmemiş bir ihtilal gibi
cinsiyetsiz bir ibadet gibi
istiyorsun benden günlerin diyetini
oysa daha ilk defterdi vahyolan
tanımıyorsun sen benim kıyametimi
çoktan karaya vurdum ben
apaçık sihir yaptım diye

İşte o yüzden yine hatırla diye
sayfa otuzdört

aynalar caddesinin en günahkar sürtüğüydün
ki hepimiz gururluyduk bu mevkiinden
yosmalıktan sürtüklüğe yükselmen
kısacık bir aşk öyküsünden ibaret değildi çünkü

akrebin zehri süt kalırdı yanında
ama aynı zamanda sadıktın bir yıldız gibi
bir yaprağın göbeğinde
sadece yalnızlığın ışığında beliren
bir sihir damlasıydın
ve herşeye rağmen
denizden yeni çıkmış
taze bir yaşam gibiydin
ürkek ve çılgın hallerinle

en güzel pencere senindi
hiç açılmayan

sayfa Temmuz

sen
o gün mavisinde
gözlerinde el değmemiş bir bulut
daha yağmamış ama
damla topluyorsun daha
bir başına
hesapsız
umurunda olmadan nereye yağacağının
ben seni görüyorum
buluttan çok güzel bir sancı
dallarımda düş yaprakları
ondan mıdır bilmem
bir tek beni yıkıyorsun
bir tek beni yıkıyorsun

sonra bir falcı kadın kiralıyorsun
oyuncak küresiyle birlikte
o kadın beni yapraklı bir kurbağaya çeviriyor
sen her seferinde
hem yapraklarımı koparıyorsun
hem de öpüyorsun yeni emekleyen vahamdan
ama sonra
sen
gidelim o sayfaya
hadi

kırık sayfa

sen kafama bir tas okyanus dökünce
ayıldı hüzünlerim
ama kazımıştın bir kere gövdeme
"kadın erkeği seviyor"
"öldüresiye"

şimdi / şimdilerde
şimdiye en yakın civarlarda
sen zaten hep bu defterdin kopuk kopuk
ben ellerinde hep sayfasızdım
hep heceleyerek / heceledim seni
adam olmadı hiç bu cümle
hep bir hece defterin kıvrık tarafında
git ki
git ki
gölgen yine hep öyle koksun
öyle işte
en başta olduğu gibi
günahı bile bilmediğin zamanlardaki gibi

yine sayfa otuzdört

en günahkar bulut
en çok sevendir denizin yuttuklarını
dilimin altında hep bir dalga
hangi kıyıydı çarpacağı
bir unutsa...

4 Mart 2010 Perşembe

Aslı Gibidir

işte o geçmişindeki yolculuk yarasınıseni tedirgin bir mutluluğa uğurlarken gördüm ilk /

ki biliyorsun sen de kırıldıktan sonra yapıştırılmış bir yıldız daha ne kadar dilek tutmamıza izin verir ki ?

ben adak vermeye çalışırken yalnızlığımı
o beni kurban etmeye çalışıyordu

şakaklarımda yeni dinmiş bir tufan sonrası ağır bir resmin gölgesindeyim
kapılarımın kilidi kuytularında ürkekiçimde bir kahin / efkar tellalcısı
şimdi nerden başlamalı / akmalı / bitmeli
çıplak bir semah gibi ağlamalı avutulmuş aşklar antolojisi
kaybolan ciltlerin nafile izleri
noter huzurunda bir yitiş / ama-lı bir yitiş
kayıp sevgiliye ama-lar
adresini arayan içime ama-lar

tezgahımda ağrılı bir ucuzluk
yüzme bilmeyen bakışlarım
üniversiteden terk kederlerim
oysa kocaman kendimin gölgesi
kendi kendimin gölgesinde yeter ucuz bir melankoli
mühürlü bir dehliz ipucu
sol yanımdan esen bir ihtimal rüzgarı
lazım olan sadık bir köprü
üstünden değil
altından geçebileceğim

bu kaçıncı suretim firar eden
ihtilal taklidi yapan duygularım
hep yanımda çıkmaz sokak tanrıları
bu hayata daha kaç cümle sığar ?
ya da bu cümlelere daha kaç hayat sığar?
yine de ister / istesinler elbet sevdiklerim
sakladığım / çoğalttığım benlerden
sorarlarsa da söylerim bir dudak hareketiyle :
"aslı gibidir / görülmüştür "

  Son İlmek Sendromu O rağmen öyle değil işte röprodüksiyon bir  aşk  - lezzetli bir sahtelik kısa bir reklam arası - sonra yine üzüleceğiz ...