24 Temmuz 2022 Pazar

 

Son İlmek Sendromu






O rağmen öyle değil işte

röprodüksiyon bir aşk - lezzetli bir sahtelik
kısa bir reklam arası - sonra yine üzüleceğiz
bazı çığlıklara - bazı vakitsiz solan çiçeklere
arabayı sağa çekiyorum - sanki bensiz bir yol
neyse ki hala siyah beyaz çocukluğum

alo? evet... olmuyor evet bu ham hüzün
elimde antika bir dejavu var evet- sen terk et bu arada
tamam. tamam. varınca ağlarım peki.
hayır, hüzün demeyeceğim bu sefer. -dul bir umut
bilmiyorum, kısa film izlerim belki de. - yalnızlığımın kalbi
kapatıyorum, aklıma başka sözcük gelmiyor.

kopyala yapıştır sabırlarım - evimdeyim
penceremden giren kanatlı soru işaretleri
bir cümlenin kaburgasından alıyorum kimi sözcükleri
aynama sesleniyorum : "bana bir müstahak daha lütfen."
oralı olmayan bazı kederlerim...

geceyle yer değiştirsem keşke - ona bir parça karanlık verip
bir anda bana sarılsa ölü taklidi yapan bir umut
çok şaşırsam - hafızasını kaybetmiş bir sığınak buldum diye

"nen var kuzum?"
usul usul sev beni. ciğerimi de bil.
tane tane anlatacağım sonra sana her şeyimi.
senden tek arzum
hiç olmazsa bu sefer söyleme bu filmin sonunu....

 

Bir Şiir Ortalama Bir Kalp Büyüklüğünde Olmalı




Baş

Bir sürü nüfus var baktığım boğazlarına
Hepsi uğultular oğlu uğultular
Doymuyorlar, dibimde biten tutkulara.

Ya da kaç boğaz var ki soluğumdan geçen
Ayazımı kovalayan.
Gagalarını açsalar da doyursam yüreklerini
Dediğim dudak kuşları….

Gövde

Sabaha karşı sırtımda ağır bir uyku.
Maksadını aşan kabuslar, bir çıkış arıyor gırtlağımdan…
Aslında bu kabuslar, sabaha da karşı!

Kollar

Avuntular avlusunda unutulmuş bir dua.
Besledik, inandık, nefesinin ikiye yarılıp da
Teninin içinden öpülesi mucizeler geçtiğine

Mahrem

dilin orgazmı, gül tadında dize kırıkları.
Şiir tezgahlarında okşanmış nazireler.
Kum saati çok hasta. İsmini “yas” koyalım,
Senden doğacak gecenin.

Kök

Yırtıla yırtıla açıyor düşlerini peri bitkisi
bir yalnızlıktan diğer yalnızlığa
sadece kuş uçuşu sevişiyoruz

Oktay Coşar

10 Aralık 2011 Cumartesi

Bir Terhis Vaktinde



(Bir)

Rüyalarının kenarını kıvır
Nerede sevdiğini unutma diye…

(İki)

Bir çiçek bir bıçak bir gölge bir dudak
Bu masala dar
Belki de dört im
Bu masala ka-dar

(Üç)

İçimde hep aynı siyah
Gecenin derisini
Bir çırpıda yüzüp atasım var
Belki başka bir karanlık
Belki başka bir sarsıntı
Başka ve
İnsaflı bir gece
Alnıma kazınamayan...

(Dört)

Ne yaptınız?
Bir sevişte on masal!
Bünyeniz bu kadar düşü nasıl kaldırdı?

(Beş)

Çok sakarım
Keskin bir sözcükle dikkatsizce oynarken
Ruhum kesildi
Durmuyor gözümden kan…

(Altı)

Gözüm aydın
Sancılarım bu şehirden terhis oldu
Darısı gurbetteki düşlerimin başına...


Oktay Coşar

22 Mart 2010 Pazartesi

Sayfalar

defterimde kan tozları
üflesem de yitmiyor kalıntıları
ve bu hançerin kilidi sendeydi
sayfa kırk

defterimin arasında kurutulmuş düş taneleri

simsiyah bir kılıç gölgesi
sevda dalaşının karnında komada
sivri ve tedirgin bu kamerin zehri
keşke bu bahçede yeşermeseydi
sahtekar pırıltı bitkileri

Zekatı verilmemiş bir ihtilal gibi
cinsiyetsiz bir ibadet gibi
istiyorsun benden günlerin diyetini
oysa daha ilk defterdi vahyolan
tanımıyorsun sen benim kıyametimi
çoktan karaya vurdum ben
apaçık sihir yaptım diye

İşte o yüzden yine hatırla diye
sayfa otuzdört

aynalar caddesinin en günahkar sürtüğüydün
ki hepimiz gururluyduk bu mevkiinden
yosmalıktan sürtüklüğe yükselmen
kısacık bir aşk öyküsünden ibaret değildi çünkü

akrebin zehri süt kalırdı yanında
ama aynı zamanda sadıktın bir yıldız gibi
bir yaprağın göbeğinde
sadece yalnızlığın ışığında beliren
bir sihir damlasıydın
ve herşeye rağmen
denizden yeni çıkmış
taze bir yaşam gibiydin
ürkek ve çılgın hallerinle

en güzel pencere senindi
hiç açılmayan

sayfa Temmuz

sen
o gün mavisinde
gözlerinde el değmemiş bir bulut
daha yağmamış ama
damla topluyorsun daha
bir başına
hesapsız
umurunda olmadan nereye yağacağının
ben seni görüyorum
buluttan çok güzel bir sancı
dallarımda düş yaprakları
ondan mıdır bilmem
bir tek beni yıkıyorsun
bir tek beni yıkıyorsun

sonra bir falcı kadın kiralıyorsun
oyuncak küresiyle birlikte
o kadın beni yapraklı bir kurbağaya çeviriyor
sen her seferinde
hem yapraklarımı koparıyorsun
hem de öpüyorsun yeni emekleyen vahamdan
ama sonra
sen
gidelim o sayfaya
hadi

kırık sayfa

sen kafama bir tas okyanus dökünce
ayıldı hüzünlerim
ama kazımıştın bir kere gövdeme
"kadın erkeği seviyor"
"öldüresiye"

şimdi / şimdilerde
şimdiye en yakın civarlarda
sen zaten hep bu defterdin kopuk kopuk
ben ellerinde hep sayfasızdım
hep heceleyerek / heceledim seni
adam olmadı hiç bu cümle
hep bir hece defterin kıvrık tarafında
git ki
git ki
gölgen yine hep öyle koksun
öyle işte
en başta olduğu gibi
günahı bile bilmediğin zamanlardaki gibi

yine sayfa otuzdört

en günahkar bulut
en çok sevendir denizin yuttuklarını
dilimin altında hep bir dalga
hangi kıyıydı çarpacağı
bir unutsa...

4 Mart 2010 Perşembe

Aslı Gibidir

işte o geçmişindeki yolculuk yarasınıseni tedirgin bir mutluluğa uğurlarken gördüm ilk /

ki biliyorsun sen de kırıldıktan sonra yapıştırılmış bir yıldız daha ne kadar dilek tutmamıza izin verir ki ?

ben adak vermeye çalışırken yalnızlığımı
o beni kurban etmeye çalışıyordu

şakaklarımda yeni dinmiş bir tufan sonrası ağır bir resmin gölgesindeyim
kapılarımın kilidi kuytularında ürkekiçimde bir kahin / efkar tellalcısı
şimdi nerden başlamalı / akmalı / bitmeli
çıplak bir semah gibi ağlamalı avutulmuş aşklar antolojisi
kaybolan ciltlerin nafile izleri
noter huzurunda bir yitiş / ama-lı bir yitiş
kayıp sevgiliye ama-lar
adresini arayan içime ama-lar

tezgahımda ağrılı bir ucuzluk
yüzme bilmeyen bakışlarım
üniversiteden terk kederlerim
oysa kocaman kendimin gölgesi
kendi kendimin gölgesinde yeter ucuz bir melankoli
mühürlü bir dehliz ipucu
sol yanımdan esen bir ihtimal rüzgarı
lazım olan sadık bir köprü
üstünden değil
altından geçebileceğim

bu kaçıncı suretim firar eden
ihtilal taklidi yapan duygularım
hep yanımda çıkmaz sokak tanrıları
bu hayata daha kaç cümle sığar ?
ya da bu cümlelere daha kaç hayat sığar?
yine de ister / istesinler elbet sevdiklerim
sakladığım / çoğalttığım benlerden
sorarlarsa da söylerim bir dudak hareketiyle :
"aslı gibidir / görülmüştür "

27 Şubat 2010 Cumartesi

İntihar Satıcısı

Bir intihar satıcısı
Yürek yırtığının bitiminde köhne zamanı
Ne ararsan var
Gazla
Uçurumdan
İple
Kurşunla

Bekaretinden acil intiharlar
Tereddüt garantili

Envai çeşit yitişler
Ön ödemeli bitişler
Ölünce yarısı
Yarısı öldükten sonra
Yanında halesiyle
Sevdiğinle gelirsen kanat da veriyorlar

Bir de not :
Göz kapaklarının örtülmesi fiyata dahil değildir.
Gözünüzün açık gitmenizden firmamız mesul değildir.

Karanlık Bir Akıntı

Toprağı gömerken içine
Ta dibine
Ölü bir perde
Kapanamadan
Rüyasını unuttuğu son kurşunla
Yeniden gizlenmiş
Giz-lediler


Boyun eğmek için
Toprağa
Daha çok erken
Önce boyun lazım
Sonra boyunduruk
Sonra açlık
En önce korku
Tabii ki tasmalı bir korku

Teni gösteren bir zevk
Hep o tüylü çıkıntılar
Savaş biter bitmez sevişen özlemler
Ustaca istiflenmiş öykü tortuları
Tüm yollar hava da asılı
Yeryüzü gibi

Bazen en iyi doğum
Dağı dinlemektir
Ama susarak alçakta
Heybet küçültür çünkü
Mavi hiçbir zaman mavi olmadı

Her harf düşümünde
Kimi yanılır
Kimi yoğrulur
Ortasındakiler cennetliktir
Ölmek için denemeye fırsatları olmaz
İşte öyle
Haz bataklığı işte

Ateşin en körpesi havada
Kim yakalarsa
En uzağa o ölür

Aslında bütün ulaklar iş başında
toprak neyse yol da o
göçebe bekleyiciler
her gün bir müjde gömüyor yaşamına

yol kandır
yol kanmaz
acıtır düşlerken
kimsesizliğin tarihini..

  Son İlmek Sendromu O rağmen öyle değil işte röprodüksiyon bir  aşk  - lezzetli bir sahtelik kısa bir reklam arası - sonra yine üzüleceğiz ...